“Onlara Âdem’in iki oğlunun haberini Bil-Hakk tilavet et. Hani ikisi de birer kurban takdim etmişlerdi de birinden kabul olunmuş (amacına ulaşmış, vuslat gerçekleşmiş, yaklaştırıcı yerini bulmuş) diğerinden kabul olunmamıştı. (Kabul olunmayan) şöyle dedi: “Kesinlikle seni öldüreceğim.” (Kabul olunan ise;) “Allah yalnızca muttakilerden kabul eder” dedi.” (Maide-27)
Ayetteki kurban bildiğimiz kurbandır. Kurban yaklaştırıcıdır, nefsi şerrinden temizleyici bir davranıştır, bir sunuştur. Birinin takdim ettiği kurban amacına ulaşmış, vuslat gerçekleşmiş, yaklaştırıcı yerini bulmuştur. Diğerinden kabul olunmamıştır. Dikkat edin, kurbanı kabul olunmayan; kesinlikle seni öldüreceğim diyor. Kurbanı kabul olunan ise; Allah muttakilerden kabul eder diyor. Bu iki cümle iki zıt idraka ait iki davranış özelliğidir. Bu yüzden ayette bize öğretilen şey Nefs-i Emmare’yi yani tanrıyı ve Nefs-i Levvame’yi tanımak açısından önemlidir. Emmare’de olandan kabul edilmiyor. Kabul edilmediği için diğerine “kesinlikle seni öldüreceğim” diyor. Yani ona yaşama hakkı tanımıyor. Kabul olunan ise bir açıklama yapıyor: “Allah muttakilerden kabul eder.” Bize yaşantımız için birçok ders veriyor. Önce şu, yaptıklarımızın kabul edilmesi için müttaki sınıfında olmamız gerekiyor. Ayetten anladığımız önemli ve öncelikli uyarı budur.
Ayette tanrıyı tanımak ve izini sürmek adına çıkaracağımız başka şeyler de var. Mesela, tanrı yapı, ilah yapı kendini kurtarmak için başkasını suçlama yolunu tercih eder, hep! Bunun izlerini kendimizde arayalım, ufak ufak buluruz. Tanrı her zaman kendini paklar, başkasını haklar, o yönde fikirler üretir. Tanrılık iddiasındaki kişi başkasını suçlamaya ahirette de devam eder, kendisini kurtarmak için başkasını suçlama özelliğini orada da kullanmaya kalkar. Ayetteki bir diğer öğüt şudur: “Seni öldüreceğim” diyen kardeş, kurbanı kabul olan kardeşi sevmiyor. Onlar inananı sevmiyorlar. Bunu ayet söylüyor: “İşte siz öyle kimselersiniz ki onları seversiniz, onlar ise sizi sevmezler. Ve siz Kitab’ın tümüne iman edersiniz. Onlar sizinle karşılaştıklarında “iman ettik” derler, kendi başlarına kaldıklarında size öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. “Öfkenizle ölün” de. Muhakkak ki Allah, Aliym’un BiZatis Sudur’dur.” (Âl’u İmran-119) İnananlara sesleniyor: Siz öyle kimselersiniz ki herkesi seversiniz, inanmayanları da seversiniz. Hakk’tan dolayı! Ama onlar sizi sevmez. Siz Kitab’ın tümüne iman edersiniz, onlar size “İman ettik” derler, kendi başlarına kaldıklarında size öfkelerinden parmaklarını ısırırlar. “Öfkenizle ölün” de. “Öfkenizle ölün” önemli bir mesajdır. Allahım muhafaza ediver, öfkeyle ölmek kesinlikle imansız gitmektir. Çünkü öfke tanrının özelliğidir, “Varım ve Muhtarım” iddiasında bulunan ilahın en önemli özelliği öfkedir. Tanrının cazibe platformu öfke ve cinselliktir. Bu yüzden, onlara “Öfkenizle ölün” deniyor. “Size bir iyilik dokunsa bu onların fenasına gider. Ama size bir kötülük isabet etse onunla ferahlarlar. Eğer sabreder ve takva üzere olursanız onların hilesi size hiç bir zarar veremez. Muhakkak ki; Allah, onların amellerini muhittir.” (Âl’u İmran-120)
Maide Suresi 27. ayetle birlikte gündemimize Kurban girmiş oldu. Bu vesileyle Muhammedi anlayışta Kurban’la ilgili birkaç cümleyi paylaşalım İnşaAllah. Bayram salâtı için gittiğimizde dinlediğim iyi niyetle yapılan bir açıklama var. Aslında bu açıklamaların farklı olması gerekir. İyi niyet cehenneme götürür, cennete akıl götürür. Akıllı davranış başlığı altında iyi niyet zaten var. Buna rağmen siz iyi niyeti ana başlık yaparsanız akıl kalkar, yolunuz cehennem olur. Ana başlık akıl olduğunda zaten iyi niyet olacağı için “iyi niyetli olayım” diye ayrıca gayret gerekmez, o aklın gereğidir. O açıklama da akıllı değil de iyi niyetli bir açıklamaydı. Medyada işi kavrayamamış olanlar kurban ve Kurban Bayramı denince hayvana yapılan yanlış muameleleri gösterdikleri için muhterem arkadaşımız vaazında iyi niyetle şöyle diyor; Tv’ler et dağıtımını gösterseler insanlar daha iyi etkilenir, daha faydalı olur. Baktığınızda söylenen doğru. Ama bu açıklamayı duyan zeki birisi size der ki, et dağıtmak için kurbana gerek yok, kasaptan alırım, daha da ucuza gelir. Alır bol bol dağıtırım. Hatta hepsini şimdi değil birkaç ay sonra evlerde bitince dağıtırım. Zeki bir kişi camide yapılan o açıklama üzerine bir sürü şey üretebilir. Küçük bir not düşelim. Bunu zeki birisi söyler, akıllı olan değil! Akıllı Allah’ı bulur. Allah’ı bulamayan zaten akıllı olmaz. Kurban ibadeti hayr yapmak, et dağıtmak sanılırsa zeki olanlar ona başka yollar arar bulurlar. Oysa Kurban öyle anlatıldığı gibi bir şey değildir. Kurban ibadetinde iki temel olay vardır; Kesim ve Hayr. Kesimi gerçekleştirdiniz. Şimdi elinizde et var, yani bir mal var. O malla ilgili yeni bir ibadet başlıyor, eti hayra çevirmek işi başlıyor. Onun yolları var. İhtiyacı olana verirsin, yersin, dağıtırsın, üçe bölüp değerlendirirsin gibi. Demek ki, kurban kesimi ve mal dağıtımı, yani hayr yapmayla kurban kesme birbirine karıştırılmamalı. Kesimi gerçekleştirdikten sonra elinizdeki malı değerlendirmek, onunla da sevap kazanmak hayr işidir, Kurban’dan ayrıdır. Bu kısmı istediğin zaman yapabilirsin. İstediğin zaman et alır dağıtırsın veya başka şekilde mal dağıtırsın. Mal yalnızca et değil ki, başka bir şeyin olur onu hayr yaparsın. İşin aslıyla bunu karıştırmamak lazım. İŞİN ASLI KESMEK’le ilgilidir.
Günümüze kadar devam eden hallerden birisi de tanrıları teskin etme, onların öfkesini dindirme davranışıdır. Günümüzde de bu böyle. İlan edilen “Varım ve Muhtarım” ilahı bir tanrı ihtiyacı duyduğunda veya bazı korkularından kaynaklanan sığınışlarda kendine tanrılar edinir. O tanrılardan korunmak için onların öfkesini dindirmek ister. Çünkü kendi ilan ettiği tanrılığın öfkesinin dindirilmesinden memnun. Kendi öfkesi dindirildiği zaman sakinlediği için tanrıyı sakinleştirme yolunu biliyor. Bunu bildiği için, ötede beride inandığı tanrıyı/varlığı teskin etmek, onun öfkesini dindirmek istiyor. Onun yollarından birisi ona kurban vermektir. Bu duygu, dünyaya gelen bu nefsin şerri, vehmin zulmeti yapının önemli bir özelliğidir.
Bir ara Endonezya’da önemli bir yanardağ patlaması olmuştu, Tv’den izledik, yakınlarındaki köylerde ölenler de oldu. O köylerden birinde babasından devraldığı bir işi devam ettiren yaşlı birisi var. Babası yanardağın ağzına kadar çıkıp ona keçi, pirinç gibi hediyeler sunarak öfkesini dindirmeye çalışan birisiymiş. Bakın hala devam ediyor. İnsanın dünyadaki formatının gereği olarak devam eden şey tanrıların öfkesini dindirmek! Kişi yine öyle bir şeyler sunarken yanardağ patlıyor, öfkesini dindirmek istediği dağa secde halindeyken kömür oluyor. Haberlerde onun o halini gördüm, o halde gitti. Nasıl yaşarsan öyle ölüyorsun, nasıl ölmüşsen öyle diriliyorsun. Tarih boyunca var olan bu anlayışı gösteren bir çok belge var. İnsanları, özellikle çocukları, kadınları veya hayvanları putları/tanrıları için kurban etmekten bahseden bulgular çoktur. Çünkü kan akıtmak, ötede bir tanrıya inananın önemli bir davranış biçimidir. Kan akıtıyor! Melaike; “Kan akıtan ve fesat edenlerden mi halife yapacaksın?” demedi mi?
Bu tespitlerden sonra Hz. İbrahim aleyhisselam zamanına uzanalım. Bildiğiniz o kıssa: İbrahim aleyhisselamın oğlu oluyor ve daha önce söz verdiği üzere eğer öyle bir varlığı olursa onu Allah’a feda edecek. Ama evlad bu, olduktan sonraki halle, olmadan önceki hal aynı olur mu? Olduktan sonra oluşan bir bağlılık, bağımlılık, bir sevgi var. Ki Rasul soyunun devamında, o kapsamda bir çocuk, öyle bir özelliği var. Nasıl hayretle bakmasın yavrusuna! Bu işi unutuyor, yani sümen altı gibi bir şey oluyor. Ama hatırlatılıyor. Sevgisi coştukça; “İbrahim, hani sözün vardı?” deniyor. Terliyor hep. Ya İbrahim, hani sözün vardı? Fakat bir türlü meseleyi halledecek noktaya getiremiyor. Kolay bir iş değil, Allahım muhafaza ediver, Rasullerin imtihanları akıl alacak iş değildir. Hz. Yunus aleyhisselamı hatırlayın. Biz ne kadar kolay “La ilahe illa Ente Subhaneke inniy küntü minez zalimiyn” diyoruz. Ayet diyor ki, onu sallamayacağız, sıkıştırmayacağız sanmıştı, zulmetten kıvranarak nida etti; La ilahe illa ente subhaneke inniy küntü minez zalimiyn. Allahım cümlemizi muhafaza ediverir, merhamet ediverir inşaAllah.
Nihayet Hz. İbrahim’e mübarek yavrusu; “Ey babacığım, böyle bir sözün var, ben hazırım” diyor. Ve bu işi yerine getirmek için gidiyorlar ve Hz. İbrahim kendince iş kolay olsun diye bilenmiş bıçağını aldığında bir koç hediye ediliyor; “İbrahim, bunu kurban et” deniyor. Bu yaşadığıyla İbrahim aleyhisselam önemli ve zor bir sınavla vazgeçmeyi yaşadı. Düşünmesi bile bizi ürküten bir sınavla Allah için vazgeçebilmeyi öğrendi, Allah için nefsine cimri davranmayı öğrendi, dünyalık nefsinin isteğini kesti, ona cimri davrandı, Allah yoluna takas yaptı. O zaman ona kesme işi için yaratılmış olan koç hediye edildi, bu işi zahiren yapması için ona koç önerildi. Bir iş öğretiliyor. Bize de bir iş öğretiliyor…
Bu işin zahiren yapılacak yanı o iş için yaratılmış olanı kesmektir. Yavrun o iş için yaratılmadı ama koç zaten o iş için yaratılmıştı. Kurban keserken bu vazgeçmişliğini yaşa, sende bulunan hayvani yapıyı, zulmeti, nefsin şerrini kes. Zahiren koçu kes, bâtınen sendeki hayvanı kes. Kes ki, o hayvan bu tür arzu ve isteklerde bulunmasın. Vazgeçebil, Allah için vazgeçebil.
İbrahim aleyhisselam vazgeçti. O korkuyu yaşadı ve korkusu kalktı, yavrusu onun oldu. Mesele yavruyu almak değil ki. Burada gerçekleşen bir şey de şudur: Zahiren hayvanı keserken, batınen kan akıtma olgusunun yanlışından kişinin kurtarılması. Sende var olan kan akıtma olgusunu yanlıştan kurtarasın diye bu iş için yaratılmış olan hayvanı kesiyorsun. Ayetle öğreniyoruz ki; kestiklerinizin eti ve kanı Allah’a ulaşmaz, takvanız ulaşır. Demek ki, zahiren kestiğinizin kanı Allah’a ulaşmaz. O işi yaparken bâtınen vazgeçmişliğiniz, ilan ettiğiniz ilahtan sıyrılışınız ulaşır. İlahtan korunmak ve kurtulmak için yaptığınız gayretler, bu takva Allah’a ulaşır.
Kurban kesmekle önemli bir ibadeti Efendimizin Sünneti olarak yerine getirirken, her an yanlış uygulanmaya müsait olan Kurban Etme Anlayışı yanlışa sapmasın diye onun doğrusunu muhafaza ediyoruz. Sende o olgu var ve o her an yanlışa sapabilir. Tanrısal hal o kadar kuvvetli ki, yanlış bir kurban etme âdeti her an hortlayabilir. Sen bu önemli ibadeti yapmakla onu doğru yerde tutacak davranışı zahiren yapıyorsun, yapman gerekiyor. Ama zahiren yaptığın o iş Allah’a ulaşmıyor. Zahir dünyanın işi! Allah’a ulaşacak olan onu yaparken kendinde yok ettiklerindir, vazgeçmişliğindir, takvandır! Biz Kurban’ı keserken “Allahım, sana Haniyf olarak yöneldim” ayetlerini okuruz, En’am Suresi 79, 162 ve 163. ayetleri okuruz. Manasına baktığında bu ayetlerin senin takva halini anlattığını göreceksin, “Ben Haniyfim” halini anlatıyor.
Demek ki, bu işi yaparken de nasıl yöneldiğin önemli, Allah’a o ulaşıyor!
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
SEN TANRI MISIN?
6. Baskı, Sayfa: 748-752.