Skip to main content
.

DÜNYADA YAŞARKEN CENNETE NASIL KOŞULABİLİR?

By 18 Nisan 2021Ağustos 4th, 2024No Comments

Hadid Suresi 20, dünya hayatı ve dünya malı için bir tanım ve uyarı yapar, o uyarıya bakalım. Ayetteki ilk uyarı şöyledir: “Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanma yerinden başka bir şey değildir.” Ayetteki ikinci uyarı ise; “Ahirette ise çetin bir azap vardır, yine orada Allah’ın mağfireti ve rızası vardır.”

Buradan çıkardığımız sonuçları sıralayalım: Dünya hayatı aldatıcı bir yararlanma yeridir yani gerçek zannedilir. Anlayacağımız en önemli sonuçlardan birisi budur: Gerçek zannedilir! İnsanlar ölüyor ve dünyadan ayrılıyor oldukları halde hiç ölmeyecekmiş gibi dünyaya bağlanır ve yatırım yaparlar, dünyanın geçici olduğunu unuturlar. İnsanların böyle davranmalarına imkan sağlayan, böyle davranmalarını kolaylaştıran şeyin ne olduğunu da ayet cevaplıyor: Dünya hayatı ancak bir oyun, eğlence, bir süsten ibarettir; yani insanın esfele safiliyn formatına cazip gelecek, bağımlılık yapacak düzenlemelerden ibarettir. Esfele safiliyn formatta nasıl bir özellik var ki insan bu cazibeye kapılıyor ve ona bağlanıyor? Bu soruya ayet şöyle cevap veriyor: “Dünya hayatı, aranızda bir övünme ve daha çok mal ve evlat sahibi olma isteğinden ibarettir.”

Mal ve evlat yarışı insanların aralarındaki güç yarışını ve hırs yarışını ifade etmektedir. Lütfen dikkat: Güç elde etmek ve bunu yarışını yapmak! Güç elde etmek, mesele bu! İnsan neden güç elde etmek istiyor? Lütfen bu cümleyi de aklımızda sıkı tutalım, anlatışlarımız bu cümlenin üzerine bina olacak. Çünkü dünya hayatı olan bu oyun için insanın daima kapasitesini artırması gerekiyor. Ayrıca, destek kapasiteler de bulması gerekiyor. Evet, bu bir oyun, ayet bize öyle diyor; dünya hayatı bir oyun. Ancak bu oyun öyle bir oyun ki, bu oyun için insanın daima kapasitesini artırması gerekiyor. Yetmiyor, ayrıca da destek kapasiteler de bulması gerekiyor. Dolayısıyla mesele bir kapasite artırmak ve kapasiteler ile hükmedecek imkânlar elde etmektir! Bir diğer nokta, ayrıca tatmin için de kapasite şovu yapmaktır. Öyle olunca kapasitelerinin artıp artmadığını anlamaları için insanların birbirlerinin kapasitelerini kıyaslamaları gerekir. İşte en kritik dönemeç bu kıyaslamalarla başlar ve övünmeler, hırslanmalar, göz dikmeler derken ömür bunlarla tükenir gider… İnsan neden böyle bir kapasite, onun güçlendirilmesi ve kıyası peşinde ömrünü tüketiyor, bu kuvvetli ihtiyaç nereden kaynaklanıyor? İşte bu sorunun cevabı da Kur’an’ın tamamına bakılarak çıkarabileceğimiz bir tanımdır, bu cevaba Kur’an’ın tamamını incelediğimiz zaman ulaşabiliriz. O da şöyledir:

İnsan, esfele safiliyn formatı gereği duniHi algıya düşer ve bu algının sebep olduğu zannlara “bu böyledir” der, onları sahiplenir. Böylece “müstakilen varım ve muhtarım” iddiasında bulunur. Bu iddiası sebebiyle de nefsini ilahlık hissiyatına büründürür. Ve sonuçta bir duniHi ilah olur… Lütfen, dikkat buyurun insanın büründüğü bu ilahlık hissiyatının karşılığı olan kapasite insanlarda sıfır derecesindedir, yani öyle bir kapasitesi yoktur. Ancak insan ilahlık hissiyatında bulundukça bu kapasite arayışı hayat tarzı olur ve onda kalır. İnsandaki ilahlık hissiyatı onu kapasite arzusunun peşinden koşturur ve hiçbir zaman da tatmin olmaz. Bu da insanda “doymayan nefs”in oluşmasına sebep olur. Bu sonuçlara göre bu durumda Hadid-20 ayetindeki tanımı şöyle anlamalıyız: İlahlık hissiyatınıza kapasite oluşturma çabalarınızla oluşturduğunuz hayat tarzınız, ancak bir oyun, eğlence, bir süs, bir övünme ve kapasite yarışından ibarettir. İlahlık hissiyatınız sizi aldatmış olup elde ettiğinizi zannettiğiniz kapasitelerden de bir süre yararlandığınızı zannederek ömür nimetini israf ediyorsunuz.

Geldiğimiz noktada Hud-15, İsra-18 ve Şura-20 ayetlerine de kulak verelim. Bu ayetlerde şöyle buyrulur: “Kim dünya hayatını dilerse Biz ona orada gayretlerinin karşılığını veririz. Bu konuda onu zarara uğratmayız.”

Elbette ayetlerdeki “Dünya Hayatı ve Dünya Malı” tanımlarıyla neyin kastedildiğinin doğru anlaşılması gerekir. Doğru anlaşılmayınca, insanlar dünyadaki yaşantıya ve dünya yaşantısı için gereken gayretlere karşı çıkmakta, dünyayı kınamaktadırlar. Böylece kınanması, buğz edilmesi gereken esas meseleden perdelenmektedirler. Burası da çok, çok dikkat etmemiz gereken bir husus! Kınamak inananların o kadar özen göstermeleri gereken bir noktadır ki bakın: Allah’ın yarattıkları kınanmaz. Allah’ın yarattıklarına yan gözle bakılmaz. Allah’ın yarattıklarına “işe yaramaz, kötü” denilemez. Dolayısıyla siz dünya hayatına, dünya malına yan gözle bakmakla Allah’a karşı edepsizlik yapmış olursunuz. Allah’ın yarattıklarını kınayamazsınız, bu hiç bir kulun haddi değildir. Peki, neyi kınayacağız? Çok dikkat edin, yalnızca şirk kınanır! Yalnızca şirk! Dolayısıyla bir inanan bir kınama yapacağı zaman düşündüğü fikre, söyleyeceği cümleye bakmalı; ortada bir şirk var mıdır yok mudur? Bir kınama yapacaksa veya neyi kınıyorsa onun şirk yanını bulmalıdır. Bir inanan ancak şirki kınayabilir… Özellikle, birincil şirk doğrudan Allah’a edepsizliktir, doğrudan Allah’a karşı yalan söylemektir, Allah’a karşı iftiradır. İşte bunu kınayabilirsiniz. Ama şirki kınıyorum zannederek Allah’ın yarattıklarını kınarsanız yanlış yapmış, Kur’an’ın söylemek istediğini de kaçırmış olursunuz.

“Kim dünya hayatını dilerse Biz ona orada gayretlerinin karşılığını veririz” manasındaki Hud-15, İsra-18, Şura-20 ayetlerine bu açıkladığımız bakışla yaklaştığımızda şöyle denilmektedir: Kim dünyada yaşarken Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisini batıldan yana kullanarak bir duniHi ilah olmayı tercih eder ve ilahlık hissiyatına kapasite oluşturmak üzere bir hayat tarzı oluşturursa biz ona gayretlerinin karşılığını veririz. O ilahlık hissiyatına kapasite oluşturduğunu zanneder. Bunun hırsına, yarışına ve hatta huzuruna girer. Bütün bu arayışları ona kolaylaştırırız. Böylece ilahlık hissiyatı kuvvetlenir, pekişir ahiretten bir nasipleri olmaz. Dünyadaki gayretleri de boşa gitmiş olur. Sonuçta da Enbiya-29’a göre bir duniHi ilah olarak cehennemle cezalandırılırlar. Yine İsra-19 ve Şura-20 ayetinde “kim ahireti, ahiret kazancını istiyorsa onun da kazancını artırırız” denir.

“Kim ahireti dilerse” ne demek? Ahireti dilemek dünyayı reddetmek değildir. “Ahireti dilerse” demek duniHi ilah olarak yaşamayı reddederse demektir. Dünyayı reddedersen, dünyayı ve imkanlarını kullanmazsan ahirete hazırlanamazsın ki! Dolayısıyla, yukarıdaki ayetlerde “kim Muhtariyeti Tercih Gücü Yetkisini kullanarak Hakk yolu tercih eder ve ilahlık hissiyatından temizlenir, “müstakilen var ve muhtar” iddiasını reddeder ve “Müstakilen VAR ve Muhtar” olan Allah’a teslim olursa Biz de ona yardım eder, destek veririz, onun ahiret kazancını kat kat artırırız” denilmektedir. İşte, böyle davrananlar için ayrıca Fetih Suresi 29. Ayette belirtildiği üzere Billahi anlamda iman etmiş ve bu imanına uygun amellerle hayat tarzı oluşturmuş olanlara cennet Allah’ın vadidir.

İsra Suresi-20 ayetinde “Hepsine, onlara da bunlara da (dünyayı isteyenlere de ahireti isteyenlere de yani duniHİ ilah olarak yaşamak isteyenlere de ilahlık hissiyatından temizlenip Allah’a teslim olmak isteyenlere de) Rabbinin ihsanından veririz. Rabbinin ihsanı kısıtlanmış değildir” açıklaması vardır.

DuniHi ilahların dünya hayatı olarak tercih ettikleri ilahlık hissiyatına bürünmek birincil şirki oluşturur. Bu birincil şirki oluştururken, bu ilahlık hissiyatına kapasite oluşturmak üzere üzerine bina ettikleri hayat tarzı ise onların ikincil şirklerini oluşturur. İşte Kur’an’ın kınadığı bu şirkler üzerine oluşturulan yaşantılardır.

Zümer-65, En’am-88, Nisa-48 ve Nisa 116 ve 117 ayetlerinde belirtildiği üzere Allah şirk günahlarını bağışlamayacağını, eğer özellikle birincil şirkten temizlenirlerse insanların diğer günahlarını dilediği kişiler için bağışlayacağını bildirmektedir. Bütün bu sebeplerden, Hadid-20 ile verilen Allah misalinin sonunda Mü’min-39, Ankebut-64, A’la-17 ve Duha-4 ayetlerinde de duyurulduğu gibi gerçek hayatın ahirette yaşanacağı; orada ise çetin bir azabın bulunduğu ve yine orada Allah’ın mağfireti ve rızasının bulunduğu bir uyarı olarak vurgulanmaktadır. Bütün bu Allah misallerinden sonra Hadid-21 inananlara hedeflerini göstermekte ve “yardımlaşarak ve yarışarak cennete koşun” demektedir; “Dünyada yaşarken ilahlık hissiyatınıza kapasite oluşturmanın peşinde koşmayın, yardımlaşarak ve yarışarak cennete koşun” demektedir.

İnsan dünyada yaşarken cennete nasıl koşabilir? Bu sorunun yalnızca bir cevabı vardır, cennete koşmanın şartları uzun bir liste değildir. Cennete koşmanın cevabı bir cümle idi, onu cahiller çoğaltıp uzun bir liste yaptılar. Cennete girmenin tek yolu var: İlahlık hissiyatından temizlenmek ve duniHi ilah olarak ölmemek! Bunu hiç unutmamak gerekiyor… Bu yüzden A’lü İmran-102 ile bize “Müslüman olarak ölün” denilmektedir. İşte o, budur. Cehenneme girmenin de tek sebebi vardır: Özellikle inkârcı duniHi ilah olmak ve bir duniHi ilah olarak ölmek. O halde, cennete dünya hayatında iken koşacakların (o koşanlardan olmak isteyenlerin) ilahlık hissiyatlarından temizlenmek için acele etmeleri ve adeta koşmaları gerekmektedir, bu ayet gereği böyledir. Cehenneme dünya hayatında iken koşacakların da inkârcı duniHi ilahlıklarını ve ilahlık hissiyatlarını kuvvetlendirmek ve pekiştirmek üzere acele etmeleri gerekmektedir. Ancak cehenneme koşanlar hiç bir öğüt ve uyarı olmaksızın zaten bir acele ve yarış içerisindeler, onların bu halleri otomatik pilota bağlanmıştır. İnananların cennete yardımlaşarak ve yarışarak koşmaları için ise özel bir gayret gerekmektedir. İşte bu özel gayreti Kur’an üç basamak olarak bize öğretir:

1) A’lü İmran 133, Hadid-21 “Cennete (yardımlaşarak ve) yarışarak koşun.”

2) Bakara-148 “Hayrda (yardımlaşarak) yarışın.”

3) Maide-2 “Takvada yardımlaşarak (yarışın).”

  1. Kural: Cennete koşun, yardımlaşın, yarışın… Yani: “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını reddetmek, ilahlık hissiyatından temizlenmek için karar verin, çabuk olun, bu konuda sallanmayın. Bir yarış içerisindeymiş gibi bu kararınızda sabit durun ve bu karar kulvarından çıkmayın, bu kararı almış olanlar olarak birbirinize kararınızı, istikametinizi hatırlatın; unutmayın, unutturmayın.
  2. Kural: Hayrda yardımlaşarak yarışın. Yani: Almış olduğunuz bu ilahlık hissiyatından temizlenme kararına uygun fiiller ortaya koyun ve Enfal-72 gereği bu konuda yardımlaşın ve birbirinizle “ben çabuk olacağım” yarışında olun, “ben çabuk tamamlayacağım” yarışında olun. Çünkü (dikkat edin) “Ben çabuk tamamlayacağım” kararının fiilleri ve sonuçları kişisel değildir.
  3. Kural: Takvada yardımlaşarak yarışın. Bir inananın Allah’a karşı bir duniHi ilah olmaktan utanarak ilahlık hissiyatından temizlenme kararı ve bu karara uygun fiiller ortaya koyması, bir bütün olarak o inananın takvasını oluşturur, onu takva ehli yapar. İşte bu utanma halinizin derecesini, gayretini yükseltme konusunda da yardımlaşın ve yarışın. Takva başlığı altında olan bu yarışı diğer yarışlardan ayıran incelik şudur: Cennete koşma kararlarını gördük. İkinci olarak hayrda yardımlaşmayı da gördük. İşte onları Allah’a karşı bir duniHi ilah olmaktan utanarak yaparsanız o zaman o işler takva elbisesiyle olur, o işlere takva libası giydirmiş olursunuz.

Bir işi takva yapan, takvalı yapan Allah’tan utanmaktır. Takva Kur’an meallerinde “çekinmek, korkmak” gibi manalarda da geçer ama hepsinin özü, aslı utanmaktır, Allah’tan utanmaktır. Ayetlerde bize “Takvada yarışın” denildiğinde böyle anlamak güzel olur. Hayr fiillerinde yarışırken de, “Cennete koşun” ayeti gereği gayret ederken de o işlere takva elbisesi giydirmek gerekiyor, yani bütün onları Allah’tan utanarak yapmak gerekiyor. Allah’tan utanma derecenizi, gayretinizi ne kadar yükseltirseniz takvada o kadar ilerlersiniz. Ve siz böylece takvada yarışırken, ilahlık hissiyatından kurtulmaya çalışırken, duniHİ ilah olarak Allah’a karşı yapılan edepsizliklerden kurtulma yolunda birbirinizi tetikleyen, ilerleten, yükselten bu yardımlaşma ve yarışlarla ölüm gelmeden önce “Hakk Yolda Kazanılmış Değişim”inizi tamamlamış olursunuz.

İlahlık hissiyatından temizlenip Allah’a teslim olmak isteyenlere, Hakk Yolda Kazanılmış Değişimini gerçekleştirmek isteyenlere Allah yardım edeceğini vaat etmektedir. Bu yardımı istemenin duasını Rasulullah (SAV) Efendimiz inananlara öğretmiştir:

“Allahümme elhimniy rüşdiy ve eızniy min şerri nefsi.”

“Allahım bana rüştümü ilham et, nefsimin şer hallerinden de sana sığınırım.”

Bu dua ile biz şöyle bir sığınıştayız: “Allahım, Hakk yolda Kazanılmış Değişimimi gerçekleştirebilmenin yollarını, hallerini bana hissettirerek öğret ve uygulat.” Bu duada “Bana rüştümü ilham et” diyoruz ya, işte “ilham et Allahım” ifadesi hissettirerek öğretmeyi ve uygulamayı da içerir… İnsan için ilham nedir, Rabbin ona bir şeyi ilham etmesi onda neyin açılması olur, bunun tarifini de bu dua kapsamında böylece tanımlamış oluyoruz: Allahım Hakk yolda Kazanılmış Değişimimi gerçekleştirebilmemin yollarını, hallerini bana hissettirerek öğret ve uygulat. İşte ilham budur:

Hissettirerek, hissederek öğrenmek! Allah bir kuluna bir şeyi lütfuyla ilham ederse ona hissettirerek öğretir ve uygulatır. Böylece o öğrendiği, o yaşadığı o kulun malı olur. Hissederek öğrenmek önemlidir ve ilham sizde bunu yapar…

Efendimiz (SAV)’den öğrendiğimiz bu duada bu yüzden “Allahım bana ilham et (hissettirerek öğret ve uygulat)” diyoruz. Bakın “öğret” demiyoruz: “Allahım, bana hissettirerek öğret ve uygulat. Ayrıca nefsimi ilahlık hissiyatına büründürecek şerlerden de sana sığınırım, lütfen beni muhafaza ediver ya Rabbi (âmin).”

Bu duada ilham edilmesini istediğimiz şey nedir? Rüşd! Rüşd’dür. İnananlara Hakk yolda Kazanılmış Değişimi sağlayan, “Rüşd” halini oluşturan ve yöneten Allah Kanunu “Er-Reşiyd” esmasıdır. Efendimiz (SAV)’in öğrettiği bu duada “rüşd” geçtiği için, O’nun Er-Reşiyd esması dua amaçlı zikrullah olarak değerlendirilebilir, bu esma ile de dua yapılabilir. Esmalar, zikrullahlar aslında duadır, dua olaraktır. Detayına konudan uzaklaşırız diye girmiyorum, bu yüzden esma ve zikrullah denildiği zaman akla önce dua gelmelidir, o esmayla dua etmek gelmelidir.

Rabbimizin ahireti isteyenlere yardım vaadi sebebiyle bu duayı ele aldık. Efendimiz (SAV)’in bu amaçla öğrettiği başka duaları da sizlerle önceki yazılarımızda paylaşmıştık, şimdi onları bu duanın yanına koyup sıralayayım ki bu konuyu tamamlamış gibi olsun.

“Allahümme elhimniy rüşdiy ve eızniy min şerri nefsi.”

“Allahümme inniy es’elüke hubbeKE ve hubbe men yuhibbuKE.”

“Allahümme ahricniy min zulümatil vehmi ve ekrimniy bi nuril fehmi.”

“Allahümme inniy euzü Bike en üşrike Bike şey’en ve ene a’lem ve estağfiruke lima la a’lem, inneke Entel Allâmul guyub.”

“Ya Mukallibel kulûb, sebbit kalbiy ala diynik.”

“Allahümme rahmeteke ercu, fela tekilni ila nefsi tarfete aynin ve aslihli şa’ni küllehu la ilahe illa ENTE.”

“Allahümme inniy es’elüke en tuhyi kalbiy bi nûri marifetike ebeden.”

Efendimiz (SAV) bu duaları, Hakk yolda Kazanılmış Değişim elde etmek için Rabbimizden yardım dileme duaları olarak bize öğretmektedir. Bu dualar bir edebiyat değildir; Efendimiz(SAV)’in öğrettiği bu duaların içerisinde yüksek derecede ilim, yüksek derecede matematik vardır…

 

Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Ve DarabALLAHU Meselen-5’ten…