Talib için Fatiha Suresi çok önemlidir, Fatiha Suresi’nden maksimum yararlanabilmek gerekiyor. Bu yüzden hep Fatiha Suresi’ni anlamaya çalışmalıyız, asıl işimiz Fatiha Suresi’ni anlamak. Namazda yani salât ikame ederken Fatiha Suresi okuruz; hadisten öğreniyoruz ki Fatiha’sı olmayan salât noksandır. Salâtta okuduğumuz Fatiha’dan maksimum yararlanabilmek için günlük yaşantının içerisine bir alışkanlığı monte etmek lazım, şimdi konuşacağımız onu adet haline getirmek lazım.
Diyelim ki bir yanlış yaptınız. Yaptığınız işin, düşündüğünüz şeyin Allah indinde yanlış olduğunu biliyorsunuz ve tövbe ettiniz, “estağfirullah” dediniz. O hisle, o anda bir de şöyle deyin öneririm: “İyyake na’budü ve iyyake nestaıyn, İhdinas sıratal müstakiym, Sıratelleziyne en’amte aleyhim, Gayril mağdubi aleyhim ve led daalliiyn”. Bu bir duadır, burada Fatiha’nın tamamını okumuyoruz. Bu duadaki “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn” ne demek, onda kaderle ilgili nasıl bir mana var, orada ne demek istiyoruz, “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn” derken nasıl bir halde olmak gerekiyor, nasıl bir hale giriyoruz, bütün bunları çok tefekkür etmek gerekiyor. Ama önce “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn, İhdinas sıratal müstakiym, Sıratelleziyne en’amte aleyhim, Gayril mağdubi aleyhim ve led daalliiyn” duasını, her yanlış olan halle beraber yayabildiğimiz kadar günün içine yayalım. Bir iş yaptık, bir şey düşündük ve biliyoruz ki o yanlış, düzeltemiyoruz da ki düzeltmemiz de mümkün değil zaten, işte hemen bu duaya sarılmalıyız.
Bir hatayı, bir yanlışı düzeltecek müstakilen var ve muhtar bir gücümüzün, varlığımızın olmadığını, öyle bir şeyin mümkün olmadığını fark ettiğimiz zaman göreceğiz ki “Allahım ben şunu yanlış yapıyorum, onu bir daha yapmayacağım” diyemeyeceksiniz, mümkün değil! Öyle bir şey mümkün değil! İstediğiniz kadar “yapmayacağım” deyin, Allah dilemedikçe mümkün değil. Ancak O dilerse yapmazsınız. Dilemezse, sizin karar almanızla, Allah’a dönüp “bunu bir daha yapmayacağım” demenizle onu düzeltebilmeniz mümkün değil! Hatta bu yaklaşım, bu davranış şirktir; Allah’a yöneldiğinizde “Allahım bir daha yapmayacağım” demeniz şirktir, o Allah indinde suçtur. Çünkü o cümle “Müstakilen varım ve muhtarım” iddiasını içermektedir, bu yüzden tanrılar dünyasının cümlesidir, ilahlık hissiyatıyla söylenmiş bir cümledir. “Müstakilen var ve muhtar” olduğunu düşünüp tanrılığını ilan eden birisi var, o kendine bir dünya oluşturmuş, oluşturduğu o dünyada kendine ait müstakil ve muhtar gücü-kuvveti var ve o şimdi zannındaki Yaradan’ına dönüp “yanlış yaptım, bir daha yapmayacağım” diyor. Böyle bir yöneliş, böyle bir tövbe İslamiyet’te olamaz. Allah’ın ilminde kullarız, bu imanın gereği ancak Allah “yapma” derse, yapmamamızı dilerse onu yapmayız.
Peki, o nasıl olacak?
İsteyeceğiz. Gayret edeceğiz, fiil ortaya koyacağız hem de “Allahım bana onu yapmayacağım bir rol ver. Bana öyle bir rol ver ki, ben yaşantımda o işi, o yanlışı yapmayayım” diye yakaracağız ve bunun gayretini göstereceğiz.
İşte “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn…” bunu isteme yoludur. “İyyake na’budü ve iyyake nestaıyn” derken; “Allahım, biliyorum ki Sana teslimim. Bu yüzden yapmayacağım diye bir kararım yok, onu yapmayacağım bir kader ver bana” diyoruz, bu yakarışı yapmış oluyoruz. Peki, istediğimiz o kader, o hal nedir ve onu nasıl isteriz?
O “ihdinas sıratal müstakiym” ile istenir. “Senin RAZI olduğun bir yol var ya, onu Sen bilirsin, işte bana onu ver” diyerek istenir. Ve sonra da; “aman beni sapanlardan, nankörlerden yapma Allahım” diye sığınılır. Bu yakarışı, bu duayı günün içine yaymak, bununla haşır neşir olmak lazım. Çünkü işimiz Fatiha zaten…
Salât’ın kendisi de Fatiha’dır, değil mi? Fatiha işimiz, Fatiha’yı didik didik etmek gerekiyor; “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn, ihdinas sıratal müstakiym, sıratellezine en’amte aleyhim, gayril mağdubi aleyhim ve led daalliyn” sığınışıyla, bunu Seher Vakti’nde, salât haricinde secdeye giderek yapmak güzel olur, hayrlı olur biiznillah. Tam o anda secdeye gittiniz ve dua ediyorsunuz; Rabbiniz Allah’tan bir şey istiyorsunuz ama o istediğiniz ne, ne istiyorsunuz? İstediğiniz bu: “ihdinas sıratal müstakiym, sıratellezine en’amte aleyhim, gayril mağdubi aleyhim ve led daalliiyn.”
Bunu önce salâtta okunan bir evrak olmaktan kurtarmalıyız. Onu okuyup geçtiğimiz bir evrak olmaktan çıkarıp günlük yaşantıda kullandığımız sürekli bir dua haline getirmeliyiz.
Sürekli bunu yaparsanız, buna devam ederseniz, zihniniz “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn” ile öyle bir bütünleşir ki, siz salât ikame ederken bunun en gerçek halini yapar hale gelirsiniz, öyle olursunuz. Gün içindeki “iyyake na’budu”ler sizin için salâttaki bu anın antrenmanı olur. Onu neye benzetelim? Olimpiyat hazırlıklarına, antrenmanlara. Gün içindekiler sizin için bir antrenmandı, şimdi salâtta artık olimpiyattasınız. O anda halteri kaldırır veya yüksek atlamaysa atlarsınız. Çünkü hayatta çok antrenman yaptınız.
Bir cümlenize, bir düşüncenize, bir davranışınıza baktınız, gördünüz ki yanlış gidiyorsunuz, hemen “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn, ya Rabbi ihdinas sıratal müstakiym…”e sarılın. Birisine yanlış bir şey yaptınız ama yapmamanız lazımdı, hemen “iyyake na’budü ve iyyake nestaıyn…” ile sığının. Ne olursa, ne zaman olursa, her yanlışınızda hemen Fatiha’ya sarılın, çünkü bu yolla istemek önemli, Fatiha’da öğretilen yolla “ihdinas sıratal müstakiym” ile istemek önemli. Buna alışmalıyız. Buna alıştığımızda, hayatta yaptığımız bu antrenmanlardan sonra salât ikame ederken bankamatiğe gelmiş gibi basıp, size ikram edilen lütufları, nimetleri alıyorsunuz. Çünkü çok antrenman yaptınız; “bankamatiğe nasıl gidilir, nasıl dersem ne olur” diye gün içerisinde sürekli öyle bir sığınış yaşadınız ki, şimdi salâtta onun gerçeğini yapıyor, yaşıyor olursunuz, Biiznillah.
Fatiha’yı gün içinde böyle sürekli biçimde değerlendirmediği zaman kişi salata durduğunda “burada Fatiha okunurmuş” olur, sonra “Âmin” der bitirir; bittiğini “âmin” deyince fark eder; “Fatiha bitti şimdi zammı sure okuyayım” hali olur. Böyle yapanın hali neye benzer? Ona çok lazım malzemeler olan bir markette gözleri bağlı gezip çıkmasına benzer. “Marketi gezdin mi, yani namaz görevini yaptın mı?” dediklerinde, “gezdim, görevimi yaptım, marketin her tarafını gezdim” der ama “içeride ne vardı?” sorusunu cevaplayamaz, “gözlerim kapalıydı, hiç bir şey görmedim” der. “Bir şey aldın mı?” sorusu için de öyle, “hiç bir şeye dokundurtmadılar ki alayım” der. Salâtta gözleriniz açık olmalı; zahiren de batınen de. Gözleriniz açıksa “bana şu lazım, bu lazım” der sepeti doldurursunuz. Fatiha okurken öyle olmalıyız: Gözler açık!
Fatiha biz inananlar için o kadar önemli ki, bu yüzden insanın hayatının ondan önemli bir işi yok! Kişinin salâtta okuduğu Fatiha’dan daha önemli bir işi yoktur.
Bizim bu dünyada, salâtta okuduğumuz Fatiha’dan daha önemli bir işimiz yok; bunu bilmek, bunu unutmamak lazım.
Billahi anlamda inananın bundan daha önemli bir işi, bundan daha öncelikli bir işi yoktur; Fatiha’yı böyle bir farkındalıkla okumalıyız. Mümin kişi için, onun sonsuz hayatında lazım olacak bundan daha önemli bir şey yoktur: Salâtta, o anda Fatiha’yı gözü açık, ne okuduğunu, ne dediğini bilerek okumak çok, çok önemlidir… Bu batınen olduğu kadar zahiren de böyledir; kişinin namazda zahiren de gözünün açık olması lazım. Salâttayken gözü yummamak gerekiyor, gözün açıklığı zahiren de çok önemli. Bazen iyi konsantre olayım diye salâtta, secdede gözü yumarlar; siz yummayın. Salâtta, salâtın her yerinde göz zahiren de açık olacak. İlk söylediğimiz gözü açıklık mecazdı, mecazen gözü açık olmaktı, bir farkındalıktı; şimdi söylediğim zahiren gözün açık olmasıdır. Özellikle tasavvufla meşgul olanlar “iyi konsantre olayım” diye salâtta gözlerini yumabiliyorlar. Oysa salâtta, secdede gözün her manada ve hep açık olması lazım; gözün de salâttan nasibini alması lazım…
Mustafa Yılmaz DÜNDAR
SEN TANRI MISIN?
3. Baskı, Sayfa:16-18