Skip to main content
.

Âmentü Billâhi hayat tarzı dünyada da ahirette de SELAM YURDU’dur.

By 16 Temmuz 2020No Comments

“Biz onların (cennet ashabının) sadrlarında ğıllden ne varsa söküp attık.” (Hicr-47, A’raf-43)
Cennette “ğıll” ile olunmadığını, Allah sadırdan ğıll’i almışsa kulun kalbinin cennete uygun hale geliyor oluşunu öğreniyoruz; aslında ancak sadrımızdan ğıll sökülüp atılınca cehennemden kurtulacağımızı anlıyoruz. Kalbindeki ğıll nedeniyle insan Allah’tan ve sisteminden nefret eder; nefret ettikçe de cennet ona haramdır. Ğıll ile yaşarkenki nefreti yüzünden kişi cennete uygun amel yapamaz. Rabbimiz bize bu ğıll’den nasıl kurtulacağımızı, dua ile kendisinden nasıl yardım isteyeceğimizi Haşr Suresi 10. ayeti ile öğretiyor:
“Rabbimiz! Bizi ve iman ile bizden öne geçmiş kardeşlerimizi mağfiret et, iman etmiş olanlar için kalplerimizde bir “ğıll” oluşturma. Rabbimiz, muhakkak ki sen Raufun Rahiym’sin.”
Biliyoruz ki “Lâ ilâhe illallah” davetine uymayan mütekebbir insan hem mütekebbirlik hem de “ğıll” özelliklerini noksansız ortaya koyan bir karakterdir. Peki, “Lâ ilâhe illallah” diyen insanda ğıll hemen kalkar mı? Hayır! İnanıyor olanda ise “ğıll”, müslüman kardeşlerine karşı sevgi noksanlığı ve çekememezlik gibi davranışlar seviyesine iner. Ancak bunların da kalkması şarttır, ondaki bu ğıll’in de temizlenmesi gerekir. Müslümanlar kardeştir. Ancak bu kardeşlik dûniHİ vasıflı ise ilişkilerde bir şekilde, bir seviyede “ğıll” vardır. DûniHİ algı silindikçe o “ğıll” de silinir. Haşr Sûresi 10. âyette öğretilen dua bu sebepten çok önem taşır. İşte bu sebepten, müslümanların selamlaşmaları diğer insanlardan farklıdır. Selam önemli bir duadır; duniHİ algı ve zann’larının hâkim olduğu hayat tarzından kurtulma duasıdır, Allah’tan Selâm ismi ile yardım istemektir. “Selâmün Aleyküm; Allah’ın selâmı üzerine olsun” demekle “Allah seni dûniHİ algıdan, O’na kendini şirk koşma algısı olan mütekebbirlikten Selâm ismi yardımıyla kurtarsın ve Selâm isminin sağlayacağı barışı, esenliği lütfetsin inşaAllah kardeşim” diye dua ediyoruz. Selâmlaşma böyle bir dualaşmadır. İslâm’da Selâm bu yönü ile ele alınmalıdır. O hâl hatır sormak, ilişki kurmak, güzel insan gözükmek gibi şeyler değildir. Selâm dünya ve ahiret için önemli bir duadır, lütfen onu israf etmeyin. Taşıdığı “ğıll” yüzünden Selâm’ın değerini bilmeyip onu reddedecek olana selâm vermek, o duayı onlarla paylaşmak israftır, çok sakıncalıdır. Ayeti göreceğiz, “dûniHİ algıda olanların inançlarına sövmeyin, o da Allah’a söver (bilmeden Allah’a söverler)” buyruluyor. Hassas davranmak öneriliyor. Bu öğütle Selâm’a bakarsak: Anlamayana, bilmeyene “Selâmün Aleyküm” demek, Allah’ın bu güzel kânununu rastgele kullanmaktır ki doğru olmaz. Kıyaslanmaz ama değerli bir metal kabul edildiği için söyleyelim, Selâm bizim için altın değerinde bir duadır. Sen cebindeki beş kuruşu yere atmazken Selâm’ı nasıl ortaya atarsın? O hak edenedir, güzel karşılık verenedir, dualaşacak olanadır, onu arzu edenedir. İnşaAllah böyle selâmlaşalım. Aksi halde selâm verdiğiniz kişi yanlış davranıp onu önemsemezse, ona hakaret ederse Allah’a küfretmiş olur. Bu durumda biz de önemli bir yanlışa sebep olmuş oluruz. Selâm dûniHİ algı ve zann’larının hâkim olduğu hayat tarzından kurtulma duasıdır, bu amaçla Allah’tan Selâm ismiyle yardım istemektir.

Ve “Âmentü Billâhi” hayat tarzı, yani “Allah’ın dışı algısı olmayan” hayat tarzı dünyada da ahirette de SELAM YURDU’dur.

“Ayetlerimize iman edenler sana geldiklerinde de ki; Selâmün Aleyküm.” (En’am-54)
“Rableri indinde Dâru’s Selâm (Selâm Yurdu) onlarındır.” (En’am-127)
Âmentü Billâhi kapsamındaki hayat, barış ve esenlik yuvası olduğu için onun bir ismi Selâm Yurdu’dur.

Mütekebbir insanın “selâmün aleyküm”ü niye sevmediği ve nefret ettiği anlaşıldı mı? Demek ki Selam’a karşı var olan bu nefret de bir “ğıll” örneğidir.

Mütekebbir insanın bir amacı da, dûniHİ algısı sonucu müstakilen sahip olduğunu zannettiği güç ile Tevhid İnancını yıkmaktır. Bunu ayetten öğreniyoruz: “Biz murseliyni (rasulleri) ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak irsal ettik (ederiz). Kâfirler ise bâtıla dayanarak Hakk’ı ortadan kaldırmak için bâtıl yolla mücadele verirler. Onlar âyetlerimizi ve uyarıldıkları şeyleri eğlence konusu yapmışlardır.” (Kehf-56)
“Kendilerine ne faydası ne zararı olan dûnillah (algı ile müstakilen var zannettikleri) şeylere kulluk yaparlar (bu zannlara göre hayat tarzı oluştururlar). İnkârcılar Rablerine karşı uğraşıp durmaktadır.” (Furkan-55)
Ayetlerden kendisine ders çıkarmak isteyen kişi “bu ayet benimle ilgili” demelidir. Bunu diyenin dikkat edeceği bir hususu okuduğumuz bu âyetle ilgili söyleyelim: Kişi “ben inkârcı değilim, ayetteki bu uyarı bana değil” derse, ona “inkârcı olmadığını sen söylüyorsun, sen öyle sanıyorsun, belki de uyduruyorsun” deriz. Rabbine karşı açık veya gizli bir mücadele içerisinde olan bu âyete göre inkârcıdır. Fikirlerinizi, takdirlerinizi, sevdiklerinizi, her şeyi inceleyin. Eğer onlar Rabbimize karşı açık veya gizli bir mücadele içeriyorsa, âyete göre biz inkârcıyız.

Dolayısıyla, “Rabbime ve sistemine karşı bir mücadele içerisinde miyim, o hâl bende olabilir mi?” diye kendimizi test edelim…

Mütekebbir insanın duyguları öyledir ki, tümü ğıll süzgecinden geçer, ğıll elbisesi giymemiş duygusu ve davranışı kalmaz. Mütekebbir insanın “ğıll” süzgecinden çıkan tehlikeli bir duygusu da Haset’tir. Efendimiz (SAV) buyuruyor: “Hasetten kaçının. Çünkü ateşin odunları yakıp bitirdiği gibi haset de güzel işleri, sâlih amelleri yer bitirir.” Bir diğer hadiste “İnsanın kalbinde iman ve haset bir arada bulunamaz” buyuruyor. Bir “ğıll” ürünü olan haset, dûniHİ algı sonucu bir zann olduğu için aslında buyrulmaktadır ki kalbte dûniHİ algı ile Âmentü Billâhi bir arada bulunamaz. Haset, müstakilen var ve muhtar olduğunu zannedenin kıskançlık duygularıdır. “Müstakilen varım ve muhtarım” diyenin kıskançlık duygusu ile Billahi iman bir arada nasıl bulunur? Kalbte ikisi bir arada bulunamaz. Kişinin idraken ve sözle “Benim müstakilen var ve muhtar iddiam yok” demesi çok güzeldir ama bu idrakı fiillere dönüştüreceğinde kendini test edeceği yollarından birisi de kendinde ğıll’i ve ğıll ürünlerini incelemesidir. Bu yüzden, biz haset ettiğinde haset edicinin şerrinden Allah’a sığınırız. Sığındığımız şeylerden birisi haset edenlerin hasedidir. “Haset edenlerin hasedi” diye tarif edilen, dûniHİ algıda yaşayanların şerr içerikli kıskançlık ve hücumlarıdır. Bize öğretilen çok güzel bir korunma hediyesi olan Felak ve Nas Sûresi’nde biz onlardan Allah’a sığınırız. Felak Sûresi’nde Allah’a sığındığımız haset edenin şerri, mütekebbir insanın ğıll’inin bir hücum biçimidir ki bu mânâda Hazreti Musa aleyhisselâm’ın da bir duası vardır:
“Musa dedi ki: Muhakkak ki ben, Hesap Günü’ne iman etmeyen her mütekebbirden benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz’e sığınırım.” (Mü’min-27)
Ğıll’den HASET doğar; haset KIYAS yaptırır; kıyas yapan GÖZ DİKER; göz diken FESAT olur. Hepsi şeytan amelidir ve bütün bunlar ĞILL’in HÂKİMİYETİ demektir, Kişide bu duygular kalbin etrafını çepeçevre sarar, sadr bunlarla kaplanır. Dikkat edin, eğer küçücük hasetlik gibi bir duyguya kapılanın bir kaç gece uykusu kaçar, zihnini bir türlü toplayamaz. Ğıll, haset, kıyas, göz dikme ve fesatlığın mıknatıs etkisi böyle kuvvetlidir!
Bu süreçteki esas kuvve “ğıll”dir, yani Allah’tan nefrettir. Dolayısıyla, hasedi, kıyası, göz dikmeyi ve fesadı ğıll’den (Allah’tan nefretten) ayrı düşünürsek bu mânâdaki âyetleri anlayamayız. Kişi Allah’tan, Allah’ın açıkladığı sistemden ve Allah’ın “böyle yaşayın” dediği hayat tarzından nefret ettiği için bu sayılanları yapar ve yaşar. Bunlara normal insan duyguları deyip geçersek yanılırız, hepsi Allah’tan nefretten kaynaklanır ve işte bu nefretin adı ĞILL’dir ki ondan haset doğar. Yani kendini müstakilen var ve muhtar kabul eden insanın kıskançlık duyguları doğar. Hasedi yüzünden kişi kıskançlık yapar; “Onun işi, mevkisi, elbisesi, ayakkabısı nasıl, benimki nasıl? Onun evi, parası niye böyle?” der durur. DûniHİ duygunun bir türlü sonu gelmez, bu sayılanlar bir türlü bitmez. Şeytanın bu açık büfe olan tuzağında boş masa yoktur. Boşaldıkça hemen, daima dolduran garsonları vardır. Bu yüzden, kıskançlık duygusu bir ğıll açık büfesidir, insan bu kısır döngüye düştü mü bitmez; bu kıskançlıkla kıyas yapar, kıyas göz dikmeyi getirir. Göz dikince ona ulaşmaya çalışır. Ya ulaşamaz veya şöyle böyle ulaşır ama doymaz, o zaman da fesat olur. Hepsi şeytan amelidir ve bütün bunlar sadrda bir hâkimiyet sağlar; ĞILL’İN HÂKİMİYETİ.

Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Aşağıların Aşağısı

2. Baskı.

Sayfa: 128-134.