Skip to main content
.

İçinde ateş bulunan bir kasırga…

By 3 Eylül 2021Ağustos 4th, 2024No Comments

Bakara (266): “Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve kendisi için her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin! (Elbette bunu kimse arzu etmez.) İşte düşünüp anlayasınız diye Allah size ayetleri açıklar.”

Bakara Suresi 266 ile verilen Allah misalinde inananlara uyarıcı bir soru sorulmaktadır: Sizden biriniz arzu eder mi ki, hurma ve üzüm ağaçlarıyla dolu, arasından sular akan ve kendisi için orada her çeşit meyveden (bir miktar) bulunan bir bahçesi olsun da, bakıma muhtaç çoluk çocuğu varken kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, bahçeye de içinde ateş bulunan bir kasırga isabet ederek yakıp kül etsin?

Allah misalinde böyle misal verilen bir bahçe o dönemde büyük bir servet ve o bahçeyle ilgili misalde verilen durum yani bahçenin başına gelenler ise o günün insanlarının en korktukları, ürktükleri bir haldir. Çünkü o günlerde, günümüzde olduğu gibi bir sigorta sistemi, bir emeklilik sistemi, düzenli bir iş sistemi gibi sistemler yok. Yani böyle bir felaket o zaman insanı için çok korkunç. Bu sebeple Allah misali böyle korkunç bir hali insanların zihninde bir soru ile canlandırıyor. Onlar için çok önemli olan bir servet, bir geçim kaynağı, bir miras olarak bırakılacak önemli bir şeyin yok olması korkusu… Böyle bir felaketi Allah misali önce kişinin zihninde canlandırıyor ve sonra diyor ki: Daha korkuncunun imanınızla ilgili olarak başınıza gelebileceğini unutmayın! Ayet uyarısını yapıyor: Zihninizde yakaladığınız bu korkunçluğu öyle bir hissedin ki işte o korkunçluğun daha büyüğü, daha çoğu imanınızla ilgili başınıza gelebilir.

Bakara-266’daki Allah misalini tefekkür ettiğimizde bu ayette verilen Allah misalini üç şekilde değerlendirebiliriz.

1) Dünya malı bakımından çok varlıklı bir inanan var. Ancak bu inananın sadrını ilahlık hissiyatı tam hâkimiyete almış. Bu inananın ihtiyarlık dönemleri başlamış fakat o hâlâ ilahlık hissiyatının kibriyle davranışlar sergiliyor. Oysa sorumlu olduğu çoluk çocuğu da var yani sorumlu olduğu ahiret hayatı da söz konusu. Bir servet olan bahçe ise o ihtiyara dünya hayatında değerlendirmesi için verilen ömür nimetidir. Ancak Azrail’in içerisinde ölüm zorluğu ateşi bulunan, canları alan, kasırga benzeri görevi de ihtiyara ulaşmak üzeredir. Bu ihtiyar ömür nimetini, bahçesinin yanıp kül olması gibi artık kaybetmiştir. O, ilahlık hissiyatına sımsıkı sarıldığı için Allah indinde cimri, ömür nimetini har vurup harman savurduğu için de müsrif sayılarak bu noktaya gelmiştir. İşte ayet bu benzetmelerle inananlara soruyor: Böyle olmasını ister misiniz? Ve cevaplıyor: Elbette istemezsiniz. O halde Kur’an’ın aklı ile akledin. Bakın hala imkânınız varken düşünüp akledebilmeniz için Allah size ayetleri evire çevire açıklıyor ve size fırsat tanıyor ve mühlet veriyor. Allah misali bize bu uyarıyı yapıyor.

Bu konuda Ta-Ha Suresi 126. Ayet de şöyle uyarıyor: “Sen dünya hayatında unutursan ahirette de biz seni unuturuz.”

2) Bakara-266’yı ikinci tefekkür şeklimiz, Amentü Billahi beyanında bulunmuş, ilahlık hissiyatından temizlenmek üzere hayat tarzı oluşturmuş inananlar için bir uyarıdır. Ayetteki Allah misali, esas infakta bulunarak (vechini, BEN deyişini Allah’a teslim ederek) Allah misalinde bahsedilen servet değerinde bir bahçe gibi sevap kazanan inananların esas infaklarını pekiştirme gayretlerinde özenli, dikkatli ve şeytanın oyunlarına karşı uyanık olmalarını öğütlüyor. İlahlık hissiyatının uyumadığını, her fırsatta devreye girebileceğini hatırlatıyor ve uyarıyor: İlahlık hissiyatını canlı tutabilecek her halini belirle ve onları reddet, terk et. Ayet böyle demek istiyor. Aksi halde o ilahlık hissiyatı seni zor, zayıf ve zaaflarının hâkim olduğu bir anda seni öyle yakalar ki… Sendeki ilahlık hissiyatının senden bir kıvılcım rüzgârla alev alması, kocaman bir aleve dönüşmesi sonucu bu ateşi de barındıran bir kasırga olarak onardığın, temizlediğin, Allah için kazanımlarla donattığın sadrını bu hissiyat öyle bir sarar ki bütün kazanımların yok olur, ahiretinin nasipleri elinden gider.

İçinde Allah için olanları yakan bir ateş barındıran kasırga niteliğindeki ilahlık hissiyatını önemseyin! Lütfen, bu mana açılımını önemseyin, burası özellikle tefsirler için önemli. Bu misalin açıklanması ve anlaşılması için, özellikle bu ayet için çok önemli esas nokta burasıdır. İşte bu nokta fark edilemediği için bu misaller tefsirlerde yeterince izah edilememiş, edilemiyor. Hatta bazı tefsirlerde “bu ayetteki misal basit, zaten anlaşılıyor” diye yazılıp geçilmiş. Oysa bakın: “İçinde Allah için olanları yakan bir ateş barındıran kasırga” ifadesi nasıl manalar içeriyor… Öyle bir kasırga ki bu, içerisinde Allah için olanları yakıyor. İşte bu ilahlık hissiyatınızdır. Allah için olanları yakan bir ateş barındıran kasırga niteliğindeki ilahlık hissiyatını önemseyin lütfen. En iyisi onu temizleyin ki o sizin sadrınızda esmek için fırsat kollamasın. Çünkü o hissiyat nasıl Allah için olanları yakıyorsa, Allah’ın da ilahlık hissiyatlıları yakacak cehennemi vardır…

3) Bu ayete üçüncü bakış açısı kâmil cömertler içindir; sadrlarını ilahlık hissiyatından temizlemiş, mutmain nefsler içindir. Böyle insanlar için ilahlık hissiyatı tehlikesi yoktur. Onlar için ilahlık hissiyatı gibi bir tehlike bulunmasa da onlar için de kendi hallerine has tehlikeler vardır. Bu tehlikeler diğer nefs hallerine göre çok mikro gözükse de onlar için büyük önem taşır. İşte ayet, o kâmil cömertlere, o mutmain nefslere bu tehlikenin tedirginliği, uyanıklığı, korkusu ve daim Allah’a sığınışı halinde durmaları gerektiğini misallendirmektedir.

Elbette böyle insanlar için kayıp sayılabilecek şeylerin vasıfları farklıdır.

Rasulullah (SAV) Efendimiz bir gün bir sahabenin defninde hazır bulunmuşlardı. Define katılan diğer sahabelerden birisi “cennete bir kardeşimizi daha uğurladık” dedi. Bunun üzerine Rasulullah (SAV) Efendimiz “Öyle söylemeyin” dediler. Sahabe de “ya Rasulullah (SAV), bu kardeşimiz hicrete katılmıştı, savaşlara da katıldı ve kahramanca mücadele etti. Hayr işlerini de çok severdi. Müminler de ondan memnun ve razıydılar” dedi. Rasulullah (SAV) Efendimiz: “Yine de öyle söylemeyin. Allah’ın yerine hüküm vermeyin. Ben Rasulullah olduğum halde Rabbimin bana nasıl muamele edeceğini bilmiyorum.” buyurmuşlardır.

Kur’an birçok ayetinde inananların bazı yaptıklarının karşılığında “onlar için bir korku ve mahzunluk yoktur” açıklaması vardır. Ancak inananlara “sizin için bir korku yoktur” demek “artık korkmayın, korkuyu kendinizden silin” manasına gelmemektedir. Rasulullah (SAV) Efendimiz “şurası muhakkak ki Allah hakkında benim korkutulduğum kadar kimse korkutulmamıştır” buyurmuşlardır. Yine Rasulullah (SAV) Efendimiz “Allah’ı tanıdığınız kadar korkarsınız. En iyi tanıyanınız ben olduğum için de en çok korkanınız benim” buyurmuşlardır.

Mü’minun Suresi 60. Ayette “onlar verdiklerini rücu edecekler diye, onlar verdiklerini Rablerine rücu edecekler diye kalpleri korkuyor olduğu halde verirler” buyrulur. Hz. Aişe (ra) validemiz anlatıyorlar: Mü’minun Suresi 60. Ayet nazil olunca Rasulullah (SAV)’e sordum: “Ayette zikredilenler, söz konusu kişiler zina etmek, hırsızlık yapmak, içki içmek gibi haram işlerle meşgul olanlar mıdır?” Rasulullah (SAV) buyurdular ki: “Hayır ya Aişe. Onlar, salât ikame edip, oruç tutup, sadaka verdiği halde kabul olup olmadığı endişesiyle tir tir titreyenlerdir.”

İşte Bakara 266. ayetteki Allah misalinde bahsedildiği üzere bahçelerini korumak için tir tir titreyenler bunlardır.

Mustafa Yılmaz DÜNDAR

Ve DarabALLAHU Meselen-4’ten…