Skip to main content
.

AFFETMEK… AFFETMEK BU YOLDA ÇOK ÖNEMLİDİR

By 13 Şubat 2025No Comments

Bütün anlattıklarımız “Varım ve Muhtarım” idrakıyla kendini Allah’a ortak koşan tanrı yapıyı, tanrılık ilanını, ilahlığını ilan edeni tanımak için. Onu tanımak, onunla mücadele etmek ve onu alt etmek için ipuçları.

Bu mücadele içerisinde olanın dikkat edeceği önemli şeylerden biri de hayat alırken ve hayat verirken hangi pozisyonda olduğudur? Sizin hayat alan ve hayat veren halleriniz var, bu hallerinizde hangi hale vesilesiniz? Hayat alırken, hayat verirken hangi pozisyondasınız?

Biraz açalım: Siz bir şekilde hayat alıyorsunuz. O hayatı alırken dünyaya gelen formatla alıyorsanız onun karşılığı zor ödenir, hatta ödenemez karşılıklarla karşılaşırsınız. Veya bir hayat oluşturuyorsunuz, dünyaya gelen formatınızla hayat oluşturuyorsanız onun da sonu hüsrandır. Günlük yaşantımızdan basit örnekler verelim: Kıl koparırken hayat alıyorsun. İlan ettiğin tanrı adına yapıyorsan tanrı hayat almaya başladı demektir. Neticede ona haddi bildirilir! Tırnak kesiyorken hayat alıyorsun, bir böceği öldürdün, hayatını aldın. Hayat alma işine bu derece dikkat etmeliyiz. Hangi işlerinin hayat almak olduğunu ara, o hayatı nasıl dindirdiğini araştır ve bul. Âl’u İmran Suresi 26 ve 27. ayetleri sabah akşam okuyoruz, “Ölüden canlı/hayat, hayattan ölüm çıkarır” diyoruz. Bu iş bazen sizinle olur. Bir hayatı durduruyorsanız hayattan ölüm çıkarıyorsunuz demektir. Bunu nasıl yaptığınız önemlidir. Nasıl yapıyorsunuz? İlan ettiğiniz tanrıyla mı? Allahım muhafaza ediver, eğer öyleyse karşılığı çok korkunçtur. Veya bir ölüden hayat çıkarıyorsunuz. Biz insanların “canlı” anlayışına göre bakalım ama siz “canlı” derken lütfen detaylı düşünün. İnsan gözüyle bakınca kalsiyum, magnezyum, demir gibi elementler canlı değildir. Siz rahimden bir hayat çıkarmıyor musunuz? O canlı bu elementlerden oluşmuş bir canlı değil mi? Size göre siz cansızdan/ölüden hayat oluşturdunuz, vesile oldunuz. Mesela bir şeyler yiyerek kendinizde yeni hücreler oluşturuyorsunuz. Hücre oluştururken tanrılık iddiasında bulunanın idrakıyla mı, yoksa Biiznillah mı oluşturuyorsunuz? Eğer dünyaya gelen tanrılık iddiasındaki yapının idrakıyla oluşturuyorsanız, o hücrelere ibadet ağır gelir, zor gelir. Yapamaz, anlayamaz, kavrayamaz. Çünkü o hücrelerin görevi isyan etmektir.

Suyla ilgili yapılan deneyleri görüyor, okuyorsunuz. Suya bakışınız, niyetiniz, düşünceniz su moleküllerini değiştiriyor. İdrakınızla su molekülleri değişiyor da hücrelerinizin halleri niye değişmesin? Eğer küfür idrakla yiyip içiyorsanız meydana gelen hücreler küfür yapıdır. O yapıyla nasıl baş edersiniz? Elbette ona salât ağır gelir. Ve elbette ona hep başka şeyler cazip gelir! Demek ki, hayat alırken ve hayat verirkenki idrak çok önemlidir. Öyleyse oluşturulan hücrelere, doğan çocuklara dikkat etmek lazım. Oluşacak hayatın “Allah adına” olmasına dikkat etmek lazım. Bunun bir yolunu bulacaksınız.

Kendini Hissetme Duygusu’nu kendinizde iyi inceleyin. Bir kenara çekilip “kendim” dediğiniz dünyaya gelen yapıyı izleyin. Onu film izler gibi izleyebilirseniz. İzlerseniz, ona; “Demek ben senin içine girip sen oluyordum ha” dersiniz. Kimin rolünü yüklendiğinize hayret edersiniz. Cazibesi, hevesleri, merakları neymiş izleyin. Onu cezbeden, heveslendiren, merakını celbeden şeyler çok farklıdır! Siz onların peşindesiniz, benim hevesim, benim merakım diye onları yapmakla meşgulsünüz. Çünkü hücreleriniz ona meyilliler!

“BEN” ile kurulan cümlelerinize dikkat edin, BEN’li cümlelerin sayısı çoktur. Özne gizli olabilir, “BEN” gözükmüyor olabilir. Günlük konuşmalarda öznesi BEN olan cümlelerde şuna çok dikkat edelim: O cümleyi dünyalık nefs mi kuruyor, o onun kurduğu bir cümle mi?

Dikkat edin, ona kesinlikle cümle kurdurmayın! Cümlelerini engellerseniz o kadar bunalır, o kadar sıkılır ki, sizi terk eder gider. Onun en hoşlandığı şey konuşmaktır. Konuştukça var olur. Onu konuşturmazsanız sizi terk eder.

Bu yüzden iki “BEN”i fark edin, dünyalık olanla cümle kurmayın. Onu nasıl fark edeceğimizi ve dilini nasıl keseceğimizi çok anlattık. Yapımızda var olan merak özelliği ile o yapının kurduğu cümleler arasında bir ilişki vardır. Merak insana tefekkür etsin diye verilmesine rağmen Allah’ı hiç düşünmez. Hep insanlar… İnsanı merak ettiğinin binde biri kadar Allah’ı merak etse, kurtulacak belki! Ama tanrı hep insanları merak ediyor. Böyle olunca merak yeteneğiyle cümle kuran dünyaya gelen küfür yapınız oluyor. Konuşurken de, düşünürken de dünyaya gelen küfür yapı kendi merakına yönelik cümleler kuruyor. Onu konuşturtmayacaksınız. Dikkat et, ona konuşma fırsatı verme!

İlişkilerinize dikkat edin, insanlarla ilişkilerinizi düzenleyen kim? Kişilere bakışını, o bakış halini kim ayarlıyor? İşyerindeki çalışanlardan birisi amiri tanımasa, önünü iliklemese, yanından geçerken selam vermese kara listeye alınır, ona göre ilişki ve muamele görür. Karşılaştığında hesabını sorar, ilişkilerinde hep onu hissettirir. Kişi yaptığının farkında değilse amirin niye öyle davrandığını bir türlü anlayamaz. O amirin ilişkilerini böyle düzenleyen kim? Dünyaya gelen kâfir yapısı! Sizin ilişkilerinizi kim düzenliyor bir bakın. Kafir yapıysa ona fırsat vermeyin, onun ilişki düzenlemesine özellikle izin vermeyin. İlişkilerinizi o yönetirse, insanların size olan muamelelerine göre davranmaya başlarsınız. Sesinizin tonu bile ona göre ayarlanır. Bu hal tanrılığı en çok kuvvetlendiren şeylerdendir.

Bu yüzden Ehlullah ipucu verir; veliler için, ona hakaret edenle iltifat eden birdir. Onlar ilişki ve davranışını muhatabın davranışına göre belirlemez. Çünkü o, tanrılık iddiasından, örtücülükten geri dönüşsüz kurtulmuştur. Affetme bu yolda çok önemlidir. Hayatın içerisinde arkadaşlıklarınızın, ilişkilerinizin arasında öyle gizli affetmedikleriniz, affedemedikleriniz vardır ki, bir türlü affedemezsiniz. Ama Allah’ın sizi affetmesini istersiniz! Allah’ın karşısına geçer, “Allahım ben günahkâr kulunum, sen affet” diye yalvarırsınız. Ama sen kimseyi affetmiyorsun! Yapmadığın bir muamelenin sana yapılmasını istiyorsun. Önemli bir ipucu vereyim, yapmadığınız bir muamele belki size yapılmayacaktır. Yapılmasını istediğiniz muamelenin kilidini siz açacaksınız, yaşarken.

Vücudunuzdaki kâfir “BEN”, sizdeki kafir yapı o kilidin açılmaması için mücadele eder, uğraşır. O sizinle böyle savaşıyorken siz onunla mücadele etmeyecek misiniz?

Bir başka hayati nokta plan yapmakla ilgilidir. Önünüzdeki birkaç gün tatil, öğrenci ve memurlar izinli, takvime bakıyorsunuz, orayı değerlendireceksiniz. Veya gün içerisinde müsait zamanlarınız var, oraya bir plan yapıyorsunuz. Dikkat edin o planı kim yapıyor, o işi kim planlıyor? O müsait zaman için plan yapan sizin vücudunuzdaki kâfir “BEN” mi, hidayete talib “BEN” mi? Hidayete talib “BEN” müsait zamanları için cehennemlik ameller planlamaz. Sizde plan yapma işini kim ele geçirmiş, bir bakın.

Yaşantında seni motive eden şeylerle ilgili de bir test yapalım. Adrenalin cehennemlik amelleri görünce mi yükseliyor, cennete ait amelleri görünce mi? Hangisi heyecan verici? Motivasyon kimde, vücudun yönetimi kimde?

Zayıf, zorda, çaresizken kendine bir bak, bir de her işin yolunda gidiyorken nasılsın, o anına bak. Kendini güçlü hissediyorken sende davranan kim, zayıf düştüğünde kim davranıyor? İmkânların zorlandığında, sesin biraz kısıldığında nasılsın, ne yapıyorsun?

Bir bak, tanrıyı çok rahat yakalayacaksın.

Mustafa Yılmaz DÜNDAR

SEN TANRI MISIN? – Sayfa: 771-774.