Skip to main content
.

Müminin Ferasetinden Sakınınız. Çünkü O…

By 31 Mayıs 2020Haziran 3rd, 2022No Comments

Müminin ferasetinden sakınınız. Çünkü o Allah’ın Nuru ile nazar eder…

Ayetlerde daima “kurtulmuş kişilerin özellikleri” olarak belirtilen “âminû ve amilüs salihati” hali ancak; iman nurunun kalbe tesir etmesi, o kalbin Hakk Bilgi’yi tespitlemesi ve o bilgilerin amele dönecek hale gelmesiyle, yani amel için emir verecek bilgi haline gelmesiyle mümkündür. Bu bakışla şu hadisi hayatımız için daha anlamlı bulacağız. Efendimiz (SAV) buyuruyor; “Bildiği ile amel eden kimseye Allah bilmediğini öğretir.” Bu hadisten çıkan bir anlam da şudur: Bildiklerinizle amel ederseniz kazanacaksınız! Kazanılacak olan nedir peki? Allah’ın sunacağı yeni bilgiler! Bu yüzden, yeni bilgileri kazanmanın yolu, bildiğimizle amel etmektir, bildiğimizi amele çevirmektir. Çünkü bizi ilerletecek olan şey ameldir, salih ameldir.

Kalbi tesirinde tutan İman Nuru’dur. Sadrı tesirinde tutan nedir? Sadrı tesirinde tutan ise İslam Nuru’dur. Sadr İslam nurunun tesiri altındadır ve İslam Nuru, bu mücadelede sadrın başarısını yükseltir. Sadrın Hakk yolda başarılı olmasını, Hakk yolda ilerlemesini İslam Nuru sağlar. Kalb amel edebileceği bilgileri iman nuruyla kalbe kalbeder. Bu kalbedişten, bu tespit edişten sonra kalb beyne bu doğrultuda emir verip beyin bunu amele çevirdiğinde sadr İslam Nuru etkisine girer. Ve İslam Nuru sadrı Hakk yola ulaşması için yükseltir…

Sonra devreye fuadın daha aktif çalışması girer. Fuad’ın daha aktif çalışması şudur ki gelinen bu hal fuada “sıran geldi, haydi daha aktif çalış” der. Aslında organizasyonun üyeleri hepsi sürekli faaliyettedir ama sakladıkları esas bilgilerin etkili olması için, onların aktif olmalarını gerektirecek durumu bekleniyor. O bilgiler aktif olmalarını gerektirecek sinyali bekler… Kalb ve sadrın çalışmalarıyla fuad motive edilmiş olur ki böylece, fuadı tesirinde tutan Marifet Nuru Fuad’a tesirini artırır.

Nur’un tesir noktalarındaki etkisine göre ona dedik ki; kalbe tesir eden İman Nuru, sadra tesir eden İslam Nuru, fuada tesir eden Marifet Nuru, Lüb’e tesir eden ise Tevhid Nuru’dur… Analiz sentez yapan ve kalbin görmesini sağlayan, yani kalbin göreni olan fuada tesir eden Marifet Nuru’dur. İslam ve iman nuru bu noktaya geldiğinde (yani  kalb amel edebileceği bilgileri iman nuruyla kalbe kalbedince, bu kalbedişten sonra kalb beyne bu doğrultuda emir verip beyin bunu amele çevirdiğinde, sadr İslam Nuru etkisine girip de İslam Nuru sadrı Hakk yola ulaşması için yükseltiğinde) marifet nuru fuada etkisini artırır.

Fuad, analiz ve sentezlerinde marifet nurunun sağladığı açılımlarla kafa gözüne; “aslında gören sen değilsin, gören beyin… Sen nasıl görmek için beyinden yararlanıyorsun, şimdi de gel kalbden yararlan” der, ona yol açar. Daha önce kalb kördü, bu yüzden kafa gözü görmek için kalpten yararlanamazdı. Ama fuad; marifet nurunun tesiriyle çalışmaya başlayıp da beyne ve göze “görmek için artık kalpten de yararlanabilirsin” sinyallerini sağladığında, işte o zaman kalp âmâ olmaktan kurtulur ve “Basiret” dediğimiz bu görme, kalpte fuad sayesinde böylece başlamış olur.

Daha sonra, kişi bildikleriyle amelde ısrar ve sabra devam ederse ki etmeliyiz, işte o zaman Allah ona bilmediklerini öğretir. Zaten saydığımız bu olaylar, bu tabiatta olan yani bildiğiyle amel etmeye ısrarla ve sabırla devam eden kişide cereyan ediyordur. Bahsettiğimiz kişi yolun herhangi bir yerinde işi bırakacak bir yapıda değildir, zaten bu tabiatta olduğu için bu olaylar bu akışla gider. Biz sadece bu yapıdaki bir kişi için bir prosedürü anlatma sadedinde; kişi bildiğiyle amelde ısrar ve sabra devam ederse, Allah ona bilmediklerini öğretir diyoruz.

Bu ikisi önemlidir; ısrar ve sabır. Israr ve sabır… Israr bildiğinle amel etmektir, amel etmeye devam etmektir! Peki, sabır? Bir kere katlanmak demek değil. Sabır; Allah’ın hükmünü beklemek demektir. Biz normal yaşantı içerisinde sabır kelimesini kullanırken, bir şeylere dayanmak, katlanmak, birilerinin yükünü çekmek gibi kullanırız, Muhammedî sabr öyle değildir… Kur’ana göre sabır; Allah’ın hükmünü beklemek demektir, Allah’ın hükmünü beklerken geçen süreye sabır denir.

Dedik ki; İman Nuru kalbi tesiri altına alır, sadr ise İslam Nuru’yla başarı elde etmeye çalışır. Yani kalbe bilgi gelir, tesbitlenir ve amel üretilir; yani bilgiler amele dönüşür. Çünkü bu mekanizma çalışıyor; kişi bildiğiyle amel ediyor, bildiğiyle amel ettiği için Allah bilmediklerini ona öğretiyor. Bakın, fuad sayesinde görmeye başladı, artık müşahede noktasına geldi. Dolayısıyla onun bildiği; artık sadece duyduğu değil, gördüğü olmaya başlar! Şimdi de bu noktadaki bildikleriyle amel etmeye başlar. Prensip hep aynı; Bildiğinle amel!

İşte böyle yapmakla, yani bildiğinle amelde ısrar ve sabra devam etmekle Lüb’ü (sana Tevhid’e yani İhlas Suresi’ne uygun bir hayat yaşatacak, tanrılık iddialarının boş ve batıl olduğunu gösterecek Lüb nurunu) motive etmiş olursun. “Lüb” daha önce de faaliyetteydi ama etkisini yüksek düzeyde göstermeye yani esas işine sıra şimdi gelmiştir… Bu işte hedefi “12”den vuracak olan Lüb nurudur, işte şimdi onun sırası gelmiştir. Bu nedenle Lüb daha aktif çalışmaya başlar. Peki, Lüb’e tesir eden nedir? Lüb’ü tesirinde tutan Tevhid Nuru’dur. Kul bu hale gelince, Tevhid Nuru Lüb’ü motive eder ve Lübün fuada, kalbe, sadra tesiriyle öyle olur ki; bu durumda Tevhid Nuru sadrın tamamını kaplar. Bu hal Tevhid Nuru’nun özelliğidir…

Efendimiz (SAV) buyuruyor ki; “el kanattır, iki ayak postacıdır, iki göz yardımcıdır, kulaklar toplayıcıdır, ciğer rahmettir, dalak gülüştür, akciğer nefestir, kalb ise hükümdardır. Hükümdar iyi olursa askerler iyi olur, hükümdar bozuk olursa askerler de bozuk olur”. Kalbin bozuk olması, hükümdar olan kalbin bozuk olması ne demektir? Kalbin bozuk olması; Yaratan’ından gafil olması, O’na karşı âmâ ve cahil olması demektir. Kalb; Yaratan’ından gafil, Allah’a karşı âmâ ve bilgi olarak da cahilse bozuktur; hükümdar bozuk demektir. Bu durumda hadis bize neyi anlatıyor… Dili bilgili, kalbi cahil münafıktan Allah’a sığınırız…

Aslolan iman nuru olduğu için, kalbteki iman nurunun kuvvetli olması ve devamlılığı İslam nuru, marifet nuru ve Tevhid nurunun tetikleyicisidir. İslam nuru, iman nuru, marifet nuru ve tevhid nuru diye farklı nurlar diyorsak da aslında tek bir nur vardır; bu da kalbteki iman nurudur! İman Nuru fuadda çalışırken; oluşan işlevden ve bu nurun tesiriyle çıkan oradaki bilgilerden dolayı nurun ismi ve özelliği değişiyor, Marifet Nuru oluyor. Yine aynı nur Lüb’de çalıştığı zaman; Lüb ortamında, Lüb hakikatinde o nur değişir, Tevhid Nuru olur. Ama hepsi aslında tek nurdur ve esas nur, kalbe ilk gelen nur İman Nuru’dur.

Konuları ele alırken konularla ilgili hadisleri bu bakışla değerlendirdiğimizde daha önce duyduğumuz hadisler olmasına rağmen, onlar hayatımız için çok anlamlı hale gelmeye başlayacak, bakın: Efendimiz (SAV) buyuruyor ki; “Müminin ferasetinden sakınınız. Çünkü o Allah’ın nuru ile nazar eder”. Bahsettik ya nurdan, işte o nur Allah’ın nuru! Ancak bu hadiste dikkatimizi çeken bir başka ifade daha var; müminin ferasetinden sakınınız… Dikkat edin lütfen; Müslümanın ferasetinden sakınınız değil! Akıllının ya da bilgilinin ferasetinden de dememiş. Mümin! Kulu tamamen bu özelliğiyle tarif ediyor: Mümin! Müminin ferasetinden yani kalbinde iman nuru çalışanın ferasetinden sakının, yani onun kalbindeki iman nurundan sakının! Onu hafife almayın! Çünkü o nur, onun beşeriyetinde bulunan bir şey değil! Allah onun sadrını İslam’a genişletmek istediği için, o nur oraya onun beşeriyeti dışında, Rabbinden doğrudan bir nur olarak geldi; Sebe Sûresi 50. ayeti hatırlayın: Eğer doğru yolu bulursam bu Rabbimin bana vahyettiği şey iledir. İşte bu yüzden iman nuru mümine doğrudan Rabbinden bir nurdur! İşte “o nur”dan sakının! O nuru taşıyan kişiye mümin denir! Mümin iman nuru taşıyan kişidir. Öyleyse o nuru taşıyandan sakının; çünkü o, Allah’ın nuru ile nazar eder…

Mustafa Yılmaz DÜNDAR

İNŞİRAH

4. Baskı, Sayfa: 58-63